sığındığın kentin üstüne bir şemsiye tuttuğunu düşlerdim
evim soğuk cadde sıcak her haziranı yakmışlar
taşlaşmış kalplerinizle hangi camları tuz buz ettiniz
kaynattığınız katran tencereler biliyorum herkes evine gider
kayış kopmuş uçuk çıkmış biliyorum kalbim taşlaşmış
matemi tuttuk orucu tuttuk kelimelerim yaşlanmış
yaşını almamış bir çocuk bak başından taşlanmış
neresinden aşılanmış ağaç sürahiden yağmur yağar
bir meselemiz vardı onu çay gibi içerken anlattım
baktığım her yerde o vardı baktığı aynalar taçlanmış
istanbulu cebimden düşürdüm kız kulesi taştanmış
yardan asansörle indik ve tabi yürütmeyen merdivenler
elinden tuttum yürüyorduk içimde bir peluş oyuncak
belki vaşak anlatmayayım yakamozu kan tutar
at binmiştim çatlayacaktım belki vakit çıkacak
cici kızları yendik diye oyun yeniden başlarmış
KURBAĞA FANZİN
17 Şubat 2015 Salı
5 Ocak 2015 Pazartesi
8 Aralık 2013 Pazar
yağmur bir şehri recmettikten çok sonra
bir keşiş elinde hesap makinesi
alnında ter içinde telâş
heybesinden damlarken taş
mevzuatlar dedi, mevzuatlar
hayata fâni oluyor bir mezarlıkta
keşiş bir taş aldı ağzına çiğnedi
annesi ona tanımadığın kelimelerle konuşma dedi
susarak denedi denenmemiş ne varsa
heybesinde azığı, azığı sırtında
kendisini öperken gördüm onu keşiş dağında
geçtim çemenin toprağı öptüğü yerden
geçtim hükmü verilmiş çenelerden
geçtim çamura bulanmış gecelerden
geçer akçe geçmez zaman burada
mesela ben -bir sabahın yakınıyım.
yılda bir şehre iner biriktirdiğim kelimelerle
ağır yaralar alırım bir rüyaya
gidip de dönmeyenlerden
tam olarak burada ayrılırım
renkleri saymaya çalışıyorlar
hesap makinesi ellerinde
ve ne duysalar anlamaya çalışıyorlar
buzdolaplarının alt gözü meyve veriyor
rabbim bu ne büyük bir mucize
anlattıkça leke alıyor hâl
bu aslında bir tümdengidim
ve giderken de yine bir ah ile
bu alemi mihrim'ah ettim
dilin lal olsun tellal
dilin lal olsun tellal
dilim lal olsun tellal
alnında ter içinde telâş
heybesinden damlarken taş
mevzuatlar dedi, mevzuatlar
hayata fâni oluyor bir mezarlıkta
keşiş bir taş aldı ağzına çiğnedi
annesi ona tanımadığın kelimelerle konuşma dedi
susarak denedi denenmemiş ne varsa
heybesinde azığı, azığı sırtında
kendisini öperken gördüm onu keşiş dağında
geçtim çemenin toprağı öptüğü yerden
geçtim hükmü verilmiş çenelerden
geçtim çamura bulanmış gecelerden
geçer akçe geçmez zaman burada
mesela ben -bir sabahın yakınıyım.
yılda bir şehre iner biriktirdiğim kelimelerle
ağır yaralar alırım bir rüyaya
gidip de dönmeyenlerden
tam olarak burada ayrılırım
renkleri saymaya çalışıyorlar
hesap makinesi ellerinde
ve ne duysalar anlamaya çalışıyorlar
buzdolaplarının alt gözü meyve veriyor
rabbim bu ne büyük bir mucize
anlattıkça leke alıyor hâl
bu aslında bir tümdengidim
ve giderken de yine bir ah ile
bu alemi mihrim'ah ettim
dilin lal olsun tellal
dilin lal olsun tellal
dilim lal olsun tellal
9 Kasım 2013 Cumartesi
22 Ekim 2013 Salı
1981′de neler oldu?
korkma sönmez’i okuyordum sahnede gözlerim çakmak
ıslak sakallar içindeki babama bakarak
kulaklarıma taşıyordu kan karlı bir şubat çiliyordu
evren paşaya yanıktı örtmen kolonya içiyordu
ıslak sakallar içindeki babama bakarak
kulaklarıma taşıyordu kan karlı bir şubat çiliyordu
evren paşaya yanıktı örtmen kolonya içiyordu
tarih ve anksiyete, devlet ve kalabalık
bir bir aşıyordum siperleri derin bir uyku gibi
sönmezdim korkmuyordum arife’yi sevmekten artık
-ahmet murat
20 Ekim 2013 Pazar
9 Ekim 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)