sığındığın kentin üstüne bir şemsiye tuttuğunu düşlerdim
evim soğuk cadde sıcak her haziranı yakmışlar
taşlaşmış kalplerinizle hangi camları tuz buz ettiniz
kaynattığınız katran tencereler biliyorum herkes evine gider
kayış kopmuş uçuk çıkmış biliyorum kalbim taşlaşmış
matemi tuttuk orucu tuttuk kelimelerim yaşlanmış
yaşını almamış bir çocuk bak başından taşlanmış
neresinden aşılanmış ağaç sürahiden yağmur yağar
bir meselemiz vardı onu çay gibi içerken anlattım
baktığım her yerde o vardı baktığı aynalar taçlanmış
istanbulu cebimden düşürdüm kız kulesi taştanmış
yardan asansörle indik ve tabi yürütmeyen merdivenler
elinden tuttum yürüyorduk içimde bir peluş oyuncak
belki vaşak anlatmayayım yakamozu kan tutar
at binmiştim çatlayacaktım belki vakit çıkacak
cici kızları yendik diye oyun yeniden başlarmış